Tuzlu suda yüzmeyi çok sevmem. Akdeniz’de büyüdüm ben .
Evet yukarı doğru kaldırır su, yüzmeni kolaylaştırır seni batırmaz, güvenlidir.
Ama açamazsın suyun içinde gözlerini, yanar kıpkırmızıya döner.
Göçek’in suyu gibi değildir yani. Renkli balıklarla yüzemezsin oralarda.
Ama tuzlu alanlarda çok anı biriktirmiştir yüreğim.
Bizim çocukluğumuzda tüm yazlar mayısda başlar, ekimde biterdi.
İDÇ de büyüdüm. İskenderun Demir Çelik sitesinin en güzel zamanlarında.
Ten rengimiz bronzdan, beyaza dönmeye gelmeden tekrar yaza girerdik biz.
Şimdi ki çocuklara bakıyordum da onlar yaşamıyorlar bence, belki de öğrenemediler yaşamanın nasıl güzel olduğunu.
Halbuki biz sevdik, aşık olduk, gezdik, ders de çalıştık, dolaştık, spor da yaptık ve hep güvendik birbirimize.
Büyüğü, işçiyi, müdürü, dar gelirliyi, bol gelirliyi, Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı, Türkeş’i , Özal’ı aynı anda sevdik.. Güldük, eğlendik ayrılmadık. Ayrıştırmadık.
Ne oldu peki ? Hep birbirimizin arkasını topladık.
Kocaman bir akraba gibi kardeş gibi biri düştüğünde diğeri de ağladı.
Biri zayıf aldığında diğeri oturdu onu ders çalıştırdı ve sonunda hepimiz ayrı şehirlerde bir yerlerde bir şeyler olabildik.
Demir Çelik çocukları güçlüdür, demir gibi, çelik gibidir onlar. Nasıl motive olacaklarını bilirler.
Birbirinin önünü kesmeden, birbirinin başarısını hep alkışlayanlardan olduk. Sonunda biz hep gerçek biz olduk.
Peki şimdi neler oluyor ? Neler değişiyor ?