Bu sabah afiyetle şekersiz Türk Kahvemi içerken aklıma düştü Van Gogh. Dedim; “Ah belki de ona koçluk yapsaydım adamcağız kulağını kesmeyecekti.” Ay, nereden gelir insanın aklına böyle şeyler bilmiyorum ama geliyor işte. Ben artık kendime şaşırmıyorum siz de bana şaşırmayın. Bu satırları kaleme alan kadından her an her şey çıkabilir, zira içi dolu bir turşucuktur kendisi. Anneme söylesem de turşu çıkarsa akşam, bak canım çekti şimdi.
Vallahi bakın, inanın bana, doğru söylüyorum; yediğim turşudan bile bir kişisel gelişim alanı çıkarabilecek kadar uçuk bir kafaya sahip olma halim belgelidir bas baya.
Bunlar hep haritamdaki kafa dediğimiz içindeki zihnin sembolü Merkür ile onu dönüştüren Pluton’un işleri. Bunlar birbirleri ile öpüşünce ne oluyor, bendeniz alıyorum bir bilgiyi, bambaşka bir hale dönüştürüveriyorum. Anlayacağınız kurbağa oluveriyor bir prens benim haritamda. Negatif her şey, pozitife dönüyor. Çözümsüzlük, çözüme…
Semboller benim kıymetlilerim. Her yer sembol ve hepsi konuşuyor aslında. Dolayısıyla her şeyin bir açıklaması da var. Bazen yemek masasında öyle açıklamalar yapıyorum ki sembollerden habersiz oğlum, kızım ve eşim şaşıp kalıyorlar. Bazen kızım anne sen çok eğlencelisin diyor. Ben de sen seçtin ay burcun Aslan diyorum. En güzel muhabbetler geceleri oluyor. Orada duyguların zirve yaptığı anlar. Gecenin karanlığında Lilith konuşuyor tabiki . Bir tek astrolojik değil, evimize gelen örümcek de bir sembol.
Ah bak, hatırladım şimdi, ne diyorduk? Van Gogh…
Kahve fincanımın üzerindeki ayçiçeklerinden dolayı kendisi aklıma düşmüş olmalı bu sabah. Çok sevdiğim bir ressam Van Gogh. Neden? Süper arızalı bir karakter de ondan ☺ Benim gibi ☺ ama onun hikayesi hüzünlü, benim hikayemde hüzün yok. Theo’ya yazdığı mektuplar bir başka etkiliyor beni, Sunflower (Günebakan çiçeği) tablosu bir başka.
Van Gogh ile ilişkimiz şu ana ait bir şey değil, kendisiyle yıllar öncesine giden bir bağlantımız var. 1994, İngiltere, benim çiçekleri ilk fark ettiğim sene. O dönem yoluma resmen ışık tuttular, her yerde karşıma çıkıp bana olumlu mesajlar verdiler. 2012 senesinde bahçeli ev alma hayalimi süsleyen ve yaklaşık 3 yıl mutfak duvarımda duran amerikan tipi evin aynısının satıldığı sitenin adı Sunflowers olması gibi 🙂 Nerede görsem iyi bir yoldayım adına kuvvetli bir sembol oldu benim için.
İstanbul Modern’de Van Gogh’un dijital sergisi var dediklerinde, gitsem mi diye düşünmedim bile. Hemen gittim. Onun Theo’ya yazdığı mektupları ve tablolarını izlemek muhteşemdi. Bir sanatçının kimlik yolculuğu ve sanatının verdiği mucizevi çizimler… O kadar çok etkilenmiştim ki, eve döner dönmez açtım bilgisayarda astroloji programını astrolojik harita uyumumuza baktım.
Kendisi hırslı bir Koç, çok yetenekli bir ressam. Duygularını o kadar güçlü yaşamış ki sanatının her dönemine katkı yapmış, hala da yapıyor. Sanıyorum onun duygusal sınırsız özgürlüğünü temsil eden gezeninin benim yükleselen burcumda olması beni etkileyen ender işaretlerden biri. Ruhsal fırtınalarımızı gösteren Güneş gezegenlerimiz, birbirimizin gölgesi olduğumuzu gösteriyor. Çoğunlukta ortak olduğumuz konu düşüncesel takıntılarımız. Bir şeye takılınca onu gerçekleştirmeden bırakmıyor olmamız.
Haritanın dışında, bir sembol canavarı için de oldukça merak uyandırıcı bir sanatçı Van Gogh. Söylemiştim, Sunflowers tablosu benim için çok özel bir yere sahip. Neyi temsil ediyorlar? Aslında Van Gogh başka bir şeyi anlatıyor bu tablolarında. Bazı çiçekleri canlı çizerken, bazılarını soluk ve kurumak üzere çizmiş. Başka bir tablosunda ise çiçekler vazo dışında.
Benim başka kaynaklardan da okuduğum ve aklıma da çok yatan bu çiçeklerin başka anlamları da var. Kendimi onlara çok benzetiyorum.
Günebakan çiçeklerinin mevsimi, Eylül – Ekim. Benim doğum zamanım. Onlar ışık almak için yüzlerini hep güneşe çevirirler; aynı benim gibi, ben de güneşe bakmayı çok severim. Güneş benim için aydınlığı temsil eder. Aydınlık içinde her şeyi görür insan. İçinde hep umut vardır. Çıkış vardır.
Akşama doğru günebakan çiçekleri, zamanın aktığı sürece ilahi olana hürmet ve saygı ile başlarını önlerine eğerler; kendi benlikleri ile bir olarak kendi yaradılışlarına şükrederler. Onların boyun eğişi duaya, özlerine, içlerine dönmeleridir.
Güneş yoksa yüzlerini birbirlerine döner günebakanlar. Birbirlerinden ışık almak, birbirlerine güç olmak için… Muhteşem değil mi?
Van Gogh muhteşem bir sanat eseri ortaya çıkarmış ama öfkesini eritmesine yetmemiş tuvalleri.
Bazen düşünüyorum da, Van Gogh’a Astro-pozitif koçluk yapsaydım, ona öfkesini nasıl yönetebileceğini anlatırdım. Kendisini yakından tanıtırdım, tane tane anlatırdım haritasındaki güçlü yanlarını, zayıflıklarını ve nasıl güçlendirebileceğini… Sanatın onu nasıl iyileştirip özgürleştireceğini o keşfetmeden önce gösterirdim. Manevi değerini bulmak, kendini güvende hissetmek için, yaralarından nasıl özgürleşebileceğini ve sanatın onun kurtuluşu olacağını, duygularını yönetmesi için kendisini tanımasını söylerdim. İçine fırtına gelince yapması gerekenlerin listesini verirdim.
Kim bilir, belki de o zaman kulağını kesmezdi?