Sabah kaçtı bilmiyorum ama kesinlikle aydınlıktı.
Pazar sabahları daha bir sessiz oluyor sanki etraf.
Güneş odanın penceresinden uyaran, kuşlar cıvıltıları ile davetkâr bu sabah.
Kalbimi coşturuyor anlayacağınız.
Beden, “biraz daha uyu” diyor “biraz daha yatsana şimdi kalkacaksın da ne yapacaksın” diye soruyor.
Kuşlar kendi içinde fısıldaşıyorlar. Sanki benim için bahise girmiş gibi bıcır bıcır gülüşüyorlar. Kalkacak mı yoksa kalmayacak mı ? diye.
Benim ise kalbim pırpır.
Kuşlardan bir tanesi sanki dayanamayıp içime girmiş. Öylesine gıdıklıyorlar ki kalkıyorum 🥰 duramıyorum yataktan. Saate baktığımda çok mutluyum. Çünkü bugün için çok vaktim var. Bana ne fısıldadılar da kalktım, bilmiyorum.
Protein ve yeşilliklerle dolu güçlü bir kahvaltım ve tabii ki demli çayımı içiyorum düşünceliyim. Kuşlara takıldım kaldım. Yarından habersiz, bugün de olan bir Seda’yla. Mutluyum. Cıvıltılar, bana hayaller kur diyor.
Kuşların sesleri kocaman bir ormanın içinde olduğumu anımsatıyor. Yemyeşil çam ağaçları. Mis gibi serin doğanın kokusu yüzüme vuruyor. Sanki kocaman bir ormanın içerisinde ağaçtan yapılmış, kocaman bahçesi olan evimdeyim ve biraz sonra bahçeye kocaman bir kahvaltı masası kuracak gibiyim.
Kuşların senfonisini dinliyorum.
Aslında o kadar çok istiyorum ki böyle bir tabloyu.
Orman içinde büyümedim ama bahçe yeşillik içinde büyüdüm. Çocukluğumda istediğim an ayaklarım çıplak çimdeydim. Şimdi de tam bunu istiyorum. O çimlere basmayı, yatmayı, yuvarlanmayı özledim.
Hayalimde, arkamızda orman önümüzde deniz olan kocaman bir evimiz pencerelerinden içeri davetsiz giren güneş ışıklarını karşılıyor. Böyle bir evde yaşamayı talep ediyorum. Sayısız dostu ağırlayacağım dolu sofralar. Doğa beni şiddetle çağırıyor, kalbinin içine almak istiyor. İzin veriyorum.
Acaba bu güzel kuşlar bunun habercisi mi oldu bu sabah ?
Biliyor musunuz kuşların dili var.
Yok, sizin bildiğiniz gibi annelerimizin kendi aralarında biz büyürken, küçüğüz de anlamayalım diye konuştuğu o komik dil değil bu söylediğim.
Mantık-ut-Tayr – Kuşların dili Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınmış bir kitap var. İlgisini çekene. Elbette sembolik bir dille güzel bir anlatım. İyi bir çeviri olması önemli tabi ki 🙂 Bu arada Hazreti Süleyman’ın hayvanlarla konuşabilen bir yeteneği olduğu konusunda bilginiz var mı bilmiyorum. Neyse çok uzatmayayım konuyu.
Kuşlar … kediler… hayvanlar ne diyor ben hep merak ediyorum. Mesela, ne zaman danışmanlık yapsam, bir kedi camda belirir. Bir şeyler var. Ama ne ?
Hayvanlar kendi aralarında da belirli saatlerin dışında, çok konuşmuyorlar sanki… Daha çok kendi içindeler.. Onları keşke anlayabilsem.
Acaba anlasak, insan olarak kendimizi daha çok mu severdik ? Yoksa kendimizden utanır mıydık?
Bu da başka bir soru tabi ki ?
Siz ne dersiniz ?